Rana Sarro yazdı…
Çağdışı ülkede önemli bir dönüm noktasının eşiğindeyiz.
Günümüzde veterinerlerin dahi hayvan haklarına ve hayvan yaşamına önem vermediği geri kalmış bir ülkede, toplumun hayvan hakları konusunda bugüne dek idrak yakalamamış olması normaldir.
Veteriner Dairesi’nin dahi yasal görevi olmasına rağmen adına ‘uyutma’ dedikleri ötenazi haricinde hayvan hakları ile alakalı hiçbir yasal görevini yerine getirmediği bu ülkede, vatandaşların bu hak ihlallerinin suç olduğunu bugüne dek bilmemesi olağandır.
Belediyelerin dahi hayvanları katlettiği, çöplüklere attığı bir ülkede bugüne dek halkın hayvanlara kötü muamele, kötü bakım, yaralama, öldürme gibi durumların suç olduğunun bilincinde olmaması olağan karşılanmalıdır.
Zira çağdışı ülkemizde çocuk hakları, engelli hakları da dahil; kadın hakları ve hayvan hakları daha yeni yeni uygulanmaya başlıyor.
Hayvan hakları ile ilgili bilinç de emsaller ile zamanla kazanılacak. Bu konuda da basın mensuplarına ve yerkili kurumlara büyük görev düşüyor.
O nedenle emsal teşkil edecek suçlara verilen cezalar, büyük önem arz etmektedir.
Ayrıca bilgilendirici ve bilinçlendirici kamu spotları da son derece önemlidir.
Ülkemizde bir şahıs içki masasında beslediği horozuna alkol ve sigara içiriyor.
Çok sayıda vatandaş ise bu durumu normal olarak algılayıp, savunmaya kalkıyor. Hatta horoz kendisinin ne isterse yapar gibi bir düşünce sarfedenler de oluyor. Akabinde yasaya göre, hayvana yönelik kötü muamele suç olması nedeniyle bu şahsa 4 asgari ücret tutarında ceza kesiliyor. Bu durumun vahametini algılamakta güçlük çeken insanlar ise bu kez de kesilen cezaya tepki gösteriyor.
Bu durum, canlı hakları konusunda geri kalmış bir ülkede hayvanların canlı olduğu idrakinde halen olmadığımızın açık göstergesidir.
Bu konuda yeterli kamu spotları yayınlanmaması, yeterince bilinç yaratılamaması, yeterli farkındalık yayınları yapılmaması sonucunda insanların yarısından fazlası hayvanların canlı olduğunun halen idrakinde bile değil.
Ellerini henüz kullanamayan bir yeni doğmuş çocuğa veya elleri olmayan özürlü bir çocuğa bir sarhoş, içki masasına alıp ağzına sigarayı koysa nasıl bir tepki veririz?
Veya rakı içirse ve o çocuğun buna engel olacak dili ve eli bulunmadığını varsayalım, o zaman insanlık olarak tepkimiz nasıl olurdu?
İşte aynı şekilde olması gerekirdi. Fakat görüyoruz ki halk ikiye bölünmüş durumda. Yarısı bu canlılara yapılan kötü muamelelere tepki yerine şakşakçılık yapıyor.
Hatta bu suçlara verilen cezalara da tepki gösteriyor. Çünkü hayvanları canlı gibi görmüyor, hissetmiyor, hislerini anlamlandıramıyor.
Başka medeni ülkelerde olsa eşeğe sigara yediren şahıslar ve kendi köpeğine veya horozuna sigara içiren veya kötü koşullarda bakım yapan şahıslar hapis yatar fakat bizim ülkemizde daha henüz hayvan hakları yeni yeni ciddiye alınıyor, o nedenle henüz bunun bilincinde olmayan çok fazla insan var.
Denetim ve ceza yetkisi olan kurumlar daha yeni yeni bu yetkilerini kullanıyor. Zira o kurumlardaki personeller de aynı zihniyetteydi.
Şuanda ülkemizde bu nedenle gerek hayvan hakları gerekse de kadın ve çocuk hakları konusunda hem bir kırılma yaşıyoruz hem de önemli bir yol kat ediyoruz.
Geri kalmış çağdışı ülkemizde önemli bir değişim ve dönüşümün eşiğindeyiz. Bu nedenle gerek Tarım Bakanlığı gerek Sağlık Bakanlığı gerekse Cumhurbaşkanlığı’nın ve de polisin farkındalık yaratılması konusunda sürekli olacak şekilde kamu spotları oluşturmaları ve bunları yayınlamalası gerektiği kanaatindeyim.