Rana Sarro yazdı
Çin’de insanları sokaklarda yakalayan ve çığlıklarla öldüren korona virüs, 10 Mart 2020’de ilk kez ülkemizde görülmüştü. 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın ilan edilmişti.
O gün itibariyle ülkede bir tek kahraman bir doktor, “bunun bir kurgu olduğunu”, bunun pandemi değil gerçekte ‘plandemi’ olduğunu savundu sürecinden ta başından.
Cesurca doğruları açıklayan tek doktordu. Antijen testlerinin ve PCR’ın bu virüsün tespitinde kullanılamayacağını, hatalı sonuçlar verebileceğini anlatmıştı günlerce.
İnsanlara istemleri dışında PCR testi yapılması, maske takmaya zorlanmasının insan haklarına aykırı olduğunu anlatıp durmuştu.
Daha sonra aşı çıktı ve “Aşı karşıtı” diye suçlandı Doktor Nurçin İncirli…
Tüm meslektaşları kendisine adeta düşman kesildi. Korku salarak, aşıyı pompalayan ülkenin tüm hekim camiasının dışlamasına maruz kaldı.
Bu virüsün abartıldığı gibi bir şey olmadığını; virüsün bulunduğu bir ortamda aşı yapılmasının ciddi tehlikeleri olabileceği, virüse karşı bağışıklık sistemlerinin güçlü tutulmasının daha doğru olacağını anlatıp durdu.
Sözde Covide karşı üretildiği öne sürülen aşılara güvensiz olduğunu ve buna gerek olmadığını bas bas bağıran bu hekime, meslektaşları her açıklaması sonrası cephe aldı, cahillikle suçlandı.
Pandemi hastanesine davet edildi, sözde bu virüsü geçiren ve ciğerleri hasar gören vakaları görmesi için…
Aşı propagandası yapan Kıbrıs Türk Tabipler Birliği bu hekimi o dönem yobazlıkla suçladı.
Nurçin İncirli her türlü susturulmaya, sindirilmeye çalışıldı. Hakkında soruşturma başlattı Tabipler Birliği.
Aşı propagandası yapanlar ise sürecin başından beri hiç aman vermediler. Var güçleriyle halkı korkuttular ve aşıyı dikte ettiler. Hatta çocuklara kadar…
Doktor Nurçin İncirli, covid tedavisinde kullanılan ilaçların çok ciddi zararları olduğunu, insanların bu hastalığı, sözde tedavide kullanılan ilaçlar nedeniyle ağır geçirebildiğini, bu virüsün tedavisinde ilaç kullanılmasının hatalı olacağı, vitamin ile bunun yenilebileceğini anlatıp durdu.
Sağlık Bakanı’na dahi görüş ve önerilerinin bulunduğu dosyayı götürüp sundu ve “son verin bu zulme” diye çağrı yaptı.
Buna rağmen ülkemizin tüm hekimleri hız kesmeden yoğun bakımlarda bu virüsten insanların nefes alamadığı ve ciğerlerine sanki cam kırıkları battığını anlatıp durdular. İnsanların nefes alamayarak boğularak can çekiştikleri propagandaları yapıldı ve korku pompalayarak aşılar dikte edildi.
Gazeteciler, medya aşılarla ilgili iddiaları dikkate almadı, görmezden duymazdan geldiler. Farklı görüşlere, açıklamalara yer verilmedi ve son hızla aşılama yapıldı ülkemizde de dünyada olduğu gibi.
Peki ya şimdi ne oldu?
Geçen hafta bizzat ben covide yakalandım. Aşısız…
Normal bir grip gibi bir gün akşamüzeri üşüme ve titreme ile baş gösterdi. Sabaha kadar titredim. Kemik, kas, boğaz ağrısı oldu. Dayanılmayacak gibi değil, soğuk algınlığı, geçmişte geçirdiğimiz “paçavra” gibiydi.
Ertesi günü sağlık merkezinde dahiliyeye bakındım. PCR testi yaptırdım ve akşam saatlerinde pozitif olduğum anlaşıldı. Panadol ve vitamin dışında hiçbir ilaç yazmadı bana ve bakındığım doktor; “5 saatte bir panadol alın, 3 gün sonra ip gibi kesilir” dedi.
O günün akşam üzere ayakta iş yaptım. İkinci gece mide bulantısı vardı. İkinci günün akşamında yine ayağa kalkıp ağır iş yaptım ve gecesi sabaha kadar gayet iyiydim. Yani toplasanız iki gün yatmadım.
2 yılımızı adeta kâbusa çeviren virüs salgını bu muydu? Hani nefes alamayarak böğürecektik. Hani ciğerlerimiz nefessizlikten patlayacaktı. Hani kas ağrısından duramayacaktık?
Hani aşı olanlar hafif atlatacaktı, olmayanlar ise hastalığı ağır geçirecekti?
O halde niye aşı oldu bunca insan?